Yazdır

 

1. Muqaddime: Dilbilim ve Dil Felsefe’si
2. Muqaddime: Qur’ân İlimler’i
3. Muqaddime: Riwâyet İlimler’i I
4. Muqaddime: Riwâyet İlimler’i II
5. Muqaddime: Müslüman Düşünce Târih’i
6. Muqaddime: Genel Düşünce Târih’i
7. Muqaddime: Bilim Târih’i ve Bilim Felsefe’si

 

2. Muqaddime: Qur’ân İlimler’i


QUR’ÂN   İLİMLER’İ

Qur’ân ve Tefsir Târih’i  (Ulum’ul-Qur’ân)

[Ders Notlar’ı] {Ulûm el-Hikme Ders Seriler’i}

  

QUR’ÂN   İLİMLER’İ   (MUQADDEMÂT)  Ders  Notlar’ını  PDF  olarak  indir

 

 Önsözler           

A-Qur'ân/ Mushaf Târih’i

1-Wahy /Âyâtu'l-Qur'ân

2-Qur'ân'ın Mushaflaşma’sı

3-Muasır Mushaflar

4-Farqlı Harfler

5-Mushaf'ın Okunma’sı (Yedi Qıraat)

6-Çeviriler

6a-Farqlı Diller’de Qıraat: Çeviriler

6b-Türkî Mealler

 

B-Tefsir Târih’i ve Wasatlar

1-Nuzul Wasat’ı

2-Mekkî Wahy

3-Medenî Wahy

4-Qıssalar’ın Wasat’ı

4a-Mısrî Çevrim

4b-Rûmî Çevrim

5-Târihsel Qıraat Wasatlar’ı

5a-Târihsel Qıraat Wasat’ı/Fecr Waqt’i

5a-Târihsel Qıraat Wasat’ı/DuhaWaqt’i

5a-Târihsel Qıraat Wasat’ı/Zuhr Waqt’i

5a-Târihsel Qıraat Wasat’ı/Asr Waqt’i

6-Muasır Qıraat Wasat’ı

a)Makro Wasat:Toplumsal-Siyasal Hayat

b)Mikro Wasat:Toplumsal-Siyasal Hayat

b)Qıraat Wasatımız: Dewri Fetret

b)Qıraat Wasatımız: Konulu Tefsirler

b)Tefsir’den Tertil’e Qıraat Wasat’ı

b)Hira Bilinc’i/Risalet Risale’si

b)(Alem-i İslam)Qıraat:Cum’a Tilâwet’i

 

C-Qur'ân ve Riwâyetler

1-Nuzul Sebebler’i

2-Rasul'un Te'wil’i (Nuzul Wasatı’nda Tefsir)

3-Merdud Riwâyetler

 

D-Qur'ân'ın Eşşizliği

1-Âyetler’in Yapıtaşlar’ı

2-İ'câz

3-Qur'ân'ın Münkir Okurlar’ı

4-Kewnî Âyetler

 

E-Qur'ân'ın Dil’i

1-Lugâtu'l-Qur'ân

2-Kelimetu'l-Qur'ân

3-Mu’cemu’l-Qur’ân

 

F-Mânewî Mebhaslar

1.Mewhum Deliller

2.Maqâsıtu’l-Qur'ân

 

G-Ahkâm’ul-Qur'ân

1.Muhkem Âyetler

2.Müteşâbih Âyetler

 

II-Qur'ân ve Dilbilim

Â-Emir Cümleler’i

1-Emr-Nehy

2-İlga-Nesh

B-Literal Analiz

1-Mübhemât (Lafızlar’ın Açıklık Kapalılık Dereceler’i)

2-Tahsis/Taqyid

3-Mecâz/Kinâye

4-Anlam’a Delâlet Biçimler’i

 

III-Qur’ân ve Gelecek

1-Zikr’in Korunması’nın Anlam’ı

  

Birkaç Değini 1997

1993-1997 Yıllar’ı arasında Berlin ve NRW Bölgeleri’nde de ilk 3 Seri’yi (Qur’ân İlimler’i, Riwâyet İlimleri I, Müslüman Düşünce Târih’i ) 60 ya yakın Kursiyer ile sürdürdük. Bu Çalışmalar İsimleri’ni Teşekkür’le anmak istediğim Arkadaşlar’ın Katkılar’ı olmasa gerçekleşemezdi. Rasûl-i Ekrem’e kaldırılan bir Söz’de denildiği gibi ‘İnsanlar’a Teşekkür etmeyen Allâh’a teşekkür edemez.’ Öncelikle Berlin’i Yurt edindiğim Sıkıntılı Günlerim’de el uzatıp Çağdaş bir Muahedat Örneği sergileyen  İlhami Büyükbaş başta  olmak üzere, Rehberlik Dersler’i ve 93 deki Qur’ân ve Riwâyet İlimler’i için Bürosu’nu kullanımıza Tahsis eden R.Ekici’ye, Dersler’in daha Geniş bir yer’de yapılması ve benzeri sair Çalışmaları’nda kullanabileceği bir Buluşma Yeri Tesis etmek üzere gayret gösteren Treffpunkt Komite’si Üyeler’i Şevki Karasu, Celaleddin Aktürk, Yılmaz Gün, Talib Gökdemir, İlhan Doğruöz’e, bu Güzel Tasarı gerçekleşmeyince 93 de kuruluşunu başlattığım Berlin 93 Kütüphanesi’ni devralarak yeni bir Mekan’a taşıyan ve Okul Etkinlikler’i için kullanımına İzin veren Kütüphane Sorumlu’su Bedreddin Çiftçi, İlhan Doğruöz, İlhami Büyükbaş, Tarık Ercan’a, Okul’un Finans Kasası’nı 93 Yılı’nda Tesis eden Celaleddin Aktürk’e, 94 de Dersler’in Ücretsiz verilmesini sağlamak için Okul Giderleri’ni üstlenen Berlin Kütüphane’si Aktif Üyeleri’ne  teşekkür ederim.

Dersler’de benim Katkımın Görünmez Desdekci’si olan Proje Sorumluları’nı[2] anmamak Wefasızlık olurdu. Kursiyerler’in birbirleri ile daha yakından ve Mü’mince tanışmalarını arzuladım. Kimdiler, nereden, hangi Yıl’da geldiler, ne tür Donanımlar’a Sâhiptiler? Tanışarak Sorumluluklar’ı paylaşsınlar, ya bir Çığır’ın Başlatıcısı ya da Desdekcisi olsunlar. Dersler’i Amaç değil bu tür Etkinlikler için Araç bilsinler. Dersler’e de Katkı’da bulunmak üzere çalışanlarımız olacaktı, oldu da. Köln Kitap Kulubü Çalışanlar’ı - ki Teşekkür’de onları unutmak olmaz- Eylul 96 dan beri her Ay’ın İlk Pazar Gün’ü bir araya gelerek Dersler’i Seminer Şekli’nde birbirlerine sunuyorlar. Berlin’de de Muhtelif Arkadaşlar Ders Serileri’ne Katkı’da bulundular.[3] Bedreddin Çifçi Fihrist Üzerine çalışmasını kitaplaştırdı, Çiftçi İnternet üzerine Çalışmaları’nı sürdürüyor.[4] Recep Aykan’ın Fihrist’i Mürşit 1 Komputer Programı’nda kullanıldı. 97 de Kitap halinde basıldı. Gönül ister ki güzel Etkinlikler kapanmasın, yenilerinin İlave’si ile sürsün. Köln Kitap Kulub’ü, Değişim Dergi’si, Berlin 93 Kütüphane’si vd. 1994 ,11 Ocak’ında Gündem’e gelen Çeviri Kurul’u Proje’si.. Çalışmalar yeniden Aktif bir şekilde Hayat’ın içine dönsün. Ezan okuyan Münâdi nerede? İnsan’a küsülür ya Tanrı’ya!

Bir kaç Değini de Qur’ân İlimler’i üzerinde olsun.

97 de ilk kez Ders Materyali’ni Dersler’in başlaması ile birlikte sunmuş olacağız. Bu Özet Notlar’ı, isteyenler Disket üzerinden Temin edebilirler. Ayrıca her Ders’in Kapsamlı Notları’nı da Ders Sonu’nda Disket ya da çoğaltmak üzere Teksir şeklinde alabilirler. Kopi Makinası’na Sâhip değiliz. Önceki Sömestirler’de zaman zaman yaptığımız Testler’i Kursiyerler dilerlerse kendi aralarında tertipleyebilirler. Kütüphane Proje’si yeniden Realize edilebilirse Okulumuz’ca hazırlanan Okuma Parçaları’nı içeren Kopi Dosyaları’ndan Kursiyerler’in İstifâde İmkan’ı doğar.

1996 Yılı’nda  bir Akademisyen Türkiye’deki Qur’ân Eğitimi’min gelişmesi üzerine şunları yazıyor:

‘Ülkemiz’de Cumhuriyet Sonrası Yıllar’da Qur’ân İlimler’i Çalışmaları’nı Motive edecek Faktörler yok denecek kadar az’dı. Çünkü, Yüksek Dini Tahsil’i veren Kurumlar bundan sonraki Yıllar’da yavaş yavaş kurulmaya ve gittikçe de güçlenmeye başladı. Mesela 1949-1981 Yılları’nda Türkiye’de Yüksek Tahsil veren Kurumlar’dan sadece bir İlâhiyat Fakulte’si, İslâmi İlimler Fakulte’si ve 8 tane Yüksek İslâm Enstitü’sü vardı. 1986’lı Yıllar’a kadar Türkiye’de Tefsir Alanı’nda sadece bir Prof. vardı. Buna muqabil Bugün Türkiye’de Yüksek Öğretim yapan 5 i 2 Yıllık İlâhiyat Meslek Yüksek Okulu, 23 ü de Fakulte olmak üzere toplam 28 Kurum Faaliyet göstermektedir. Bu Kurumlar’da onbinlere varan Öğrenci Lisans, binlere varan Öğrenci de Yüksek Lisans ve Doktora Düzeyi’nde Öğretim görmektedir. Bu Kurumlar’da Tefsir Alanı’nda 20 ye yakın Profesör vardır. Bu Kurumlar’da 500 e yakın İmam Hatip de eklense İslâmî İlimler’e olan Teweccüh’ün ne kadar fazla olduğu daha iyi anlaşılır.’[5]

Bu Sızlanma ve arkasından gelen ham’dı, Türkçe’nin Literatürü’nden yararlanacak Avrupa’daki Çalışmalar’a da Teşmil edebiliriz. 35 Yılı’nı geride bırakan bir Göçmen Kuşağın 20 Sene’dir  camileşmeye başladığını, son 10 Sene’dir Siyâsi Bilinc’e erdiğini düşünürsek normal bir Sürec’in Dewam ettiği görülür. 5 Yıl önce Değişim Dergisi ve Okur Yazarlar’ı arasında süregelen Tanışma Toplantılar’ı sırasında Qur’ânî Eğitim’e Vurgu yapanlar içinde yer aldım. 1994 Essen Eğitim Tebliği’nde Geçmiş ve Gelecek Beklentilerim üzerinde durdum. Gönül, Sesi’nin Solo’dan kurtulmasını ve Heba olan Yıllar’ın Telâfi’sinde Heba olacak Yıllar’ın yaratılmamasını arzuluyor. Üniversite’ye gitme Oranı’nın Düşüklüğü, gidenler içinde bitirenlerin Azlığı, bitirenler içinde Kurumlar’a yerleşen ya da Alternatif şekilde Eğitimi’nin kazandırdığı İmkanlar’dan yararlananların Azlığı İnsan’ı üzüyor. Daha 95 de Kelim Sıddıki, Abdulcewad Falaturi yaşıyordu. Onları Avrupa’da yaşayan Müslüman Düşünce içinde anlatmıştım. Selefler’in yerine dolduracak bir Halef olmaya Gayret edenlerimiz niçin bu kadar az? Umalım bu tür bir Teşviki amaçlayan ‘Sosyal Bilimciler Derneği’ yeniden Realize edilsin. 1994-95 deki M.Kemal Özdemir’in Tesis etmeye çalıştığı okulumuzun Arapça Kurslar’ı canlanabilsin.  5 Sene önce Berlin’e geldiğimde Oda’da yer kaplamayan Çocuklar’ın birçoğu Bugün bizlerin Boyları’na ulaşan Delikanlılar olmuşlar. Geleceğimiz onlar. Onlara ‘Qur’ân oku’, deme yerine Qur’ân okuduğumuzu göstermeli, ‘Gıybet etme’ deme yerine Arkadaşlarımız’ı Gıybet ederken bizi hiç görmemiş olmalarını sağlamalı değil miyiz? Eğitim’in Taqlid Boyut’u çok Önemli. Gelecek için nasıl Para getiren Meslekler olduğunu konuşmak yerine, onları okumaya Motife etmeliyiz. Küçük Yaşlarımda Kitap okumam için İmkanları’nı bana açan Babam’ı Şükran’la anıyorum. Küçük Yaşlar’da Çocuklar’ın Dil öğrenme Yetenekleri’nin Büyük olduğu malum. Ana Diller’i, Yerliler’in Dil’i ve Arapça olan Ümmet Dili’ni Küçük Hafızalar kazansın. Kazansın ki bizden sonrakiler bu Dersler’i okullaştırıp toplumsallaştırabilsinler, ehliyetlice yürütebilsinler.

97 Yılı Ders Seriler’i için Mekanları’nı kullanmaya izin veren ‘Çocuk Eğitim Kurumu’na[6] Teşekkür ederken, Doğrular’ın Allâh’a, Yanlışlar’ın biz Câhil Kulları’na ait olduğu Bilgisi’nin bir kere daha altını çizerim.

Mart 1997 

 

1998’e Not

Berlin Okulu’nun 6.Yılı’na girdiğimiz şu Günler’de Qur’ân İlimleri’ni 7.kez sunmaya Niyetli’yiz. Allâh’a hamdolsun. Proje Sorumluları ile yaptığımız İstişareler Sonuc’u her Yıl bir kez bu Seri’nin sunulmasını uygun bulduk.  Yeni Dönem Proje Sorumluluğu’nu üstlenen Çelik Ailesi’ne, 1 Mart 1998 Koordinasyon Toplantısı’nda Binaları’nı Ders Mekan’ı olarak kullanmamıza izin veren M.İ.B. Sorumluları’na Teşekkür ederim. Önceki Dönemler’de Dewamsız olan Kursiyerlerimiz[7] umarım Eksiklikleri’ni İkmal etme Fırsat’ı bulurlar. Bu Dönem Dersler’in 1/3 ünün Arkadaşlarımız’ca verileceğini umuyorum.

 

Geçen Sömestir Teksir olarak Ders başı’nda verdiğimiz ‘Qur’ân İlimleri’ne Giriş’ Ders Notları’nı yine Disketler hali’nde Proje Sorumluları’ndan Temin edebilirsiniz. Her Ders’te ilgili Geniş Notlar’ı da Kopi ile edinebilirsiniz.

TBS Sertifikalı Arkadaşlarımız’ın Berlin’in Tenwir’i için Aktif Katkıları’nı görmekten Kıvanç duyacağım. Sene içinde MIB Kantin Panosu’nda Asılı duran ‘Mezunlar Derneği’ Çağrımız’ı bu Giriş Yazımız’da da alıntılayarak hatırlatmış olalım:

  

ÇAĞRI

11 Ocak 1993 den beri 9 Sömestir Dönemi’nde Berlin, Köln, Duisburg Kentleri’nde Qıraat Halkaları’nında 8 Proje Sorumlusu’nun ‘Vorstand’lığı altında 255 Kursiyer’in Taleb’i üzerine 6 Ana Konu’da hazırladığım Ders Serileri’nden 3 ünü sundum. Bu Süre Zarfı’nda 61 Kursiyer[8] , en az bir Ders Serisi’nde %80 Oranı’nda Dewamlılık gösterdi. Bunlar içinde 25 Arkadaşımız[9]her 3 Ders Serisi’nde de bulundu. Bunlar içinden 6 Arkadaşımız da Proje Sorumluluklar’ı üstlendi.[10]

24 Ekim 1992 de Aachen’de verdiğim Tebliğ, Mart 1992 Değişim Dergisi’nde yazdığım Makale, 3 Ekim 1993 de yaptığım Treffpunkt Komite’si çağrısı[11], 16 Aralık 1994 de Essen Eğitim Tebliği’ndeki[12] İlkeler’in Işığı’nda 5. Yıldönümümüz’e yetişmek Koşul’u ile [13] Berlin Okulu’nun Proje Sorumluları’nın Vorstand’lığında Mezun Kursiyerler’i bir araya toplayacak Legal bir Tüzüğe kavuşturulmasını umuyorum. Böylece Okul Şemamız’ın Eğitim, Finans Birimler’i yanında 3 Ayağı’nı kurmuş olacağız. Bu Konu’da 62 Arkadaşımız’ın Öneriler’i, Örnek Tüzük Taslakları’nı 1 Aralık 1997 Târihi’ne kadar direk ya da Proje Sorumlular’ı üzerinden Yazılı olarak birbirlerine ulaştırmalarını bekliyorum.’

Mart 1998 

 

2000’ler de  Qur’ân İlimler’i

Sekizinci defadır Qur’ân İlimler’i Dersleri için ‘Bismillâh...’ diyorum. Her Besmele’nin öncesi’nde bir niyet, her Besmele’nin Öncesi’nde bir Arayış, bir Araştırış.. Her bir yeni Seri, bir önceki Yorgunluğun ardından gelen ‘yeniden yorulma’ Buyruğu’na bir İcâbet... Çatırdayan Sırtımız’ı doğrultalım diye Elimiz’e Baston verenlere Teşekkür Borçlu’yuz.. Asıl Teşekkür’se, çatırdamaya Konu olan bir ‘Sırt’ı bize İhsan eden, bize ‘Wus’at’ımız’ın üstünde bir Yük Teklif etmeyen Rabbimiz’e..

7 Sene’dir Qur’ân diyerek başlıyoruz okumaya.. Tüm Ders Disiplinleri’ni O’nunla önceliyor, O’nun için Taqdim ediyoruz.. Sonra tekrar O’na (Qur’ân’a) dönüyoruz.. ‘Berlin’de Wucut bulacak bir Okul’un , Berlin’i içine alan Kıta’ya, Dünya’ya, onun Geleceği’ne düştüğü Not’u; Zamansal Yakınlığın doğurduğu Hipermetropluğun buğulandırdığı kuşkusuz.. ‘Buğu’ , Karanlık değilse de, Karanlık’ta avlanmayı sevenler, ‘birşeyleri buharlaştırdıklarına’ erken seviniyorlar...

Îsâ Mesih’in Müjde’si olan ‘Qur’ân Peygamberi’ Ahmed’in Müntesipler’i olarak içine girdiğimiz 2000 li Yıllar’a müjdemiz ne? ‘Kelime-i Tayyibe’nin ‘Geleceğin Wasatı’nda açacağı yemiş ve Yetiştiricileri’nin Koordinat’ı üzerinde  söylenecek çok Söz var.. Söz uçar, Yazı kalırmış.. Yazı, yaşanan bir Yazgı olabilirse, ‘Sünne/Tradition’ Galip gelecek demektir.. ‘Galip gelecek’ olan elbette Medenî Okul’lardır, bunda kuşku yok ama, bizler kendimizi değiştirmezsek, Allâh’ın yerimize getireceği başka Qawimler’in olduğunu bir hatırlayabilsek, bir ‘ileriye saran’ Kayıt Aracı’nın Tutanakları’nda, Zürriyetimiz’in kaçının ve nasıl ‘belâ’ dediklerini seyretmeyi bir denesek...

İkibinler’den Üçbinler’e yaşanacaklarda bizleri Yanlış’a bir Zincir yapma Allâhım!  Gerilere dönüp de bir bakanlardan bize bir Selâm lutfettir!

30 Mayıs 2000 

 

Birkaç Değini

Qur`ân İlimleri’ni iki Temel Bölüm'e Ayırma Geleneği Hakim'dir:

a)Târihsel olarak Qur'ân-ı Kerîm’i bize tanıtan İlimler. Qur'ân'ın toplanması, dağıtılması, Yazı’ya geçirilmesi, bu Konu’daki Târihî Bilgiler’i içeren bir Seri İlim.

b)Qur'ân-ı Kerim'in Sıhhatli anlaşılması üzerine Müslüman Geleneği'nin Öğretim Usul’ü... (Tefsir Usûl’ü Başlığı altında işlenen Disiplinler). Qur'ân'ın bir yerinde verilen Emir başka bir yerde geri alınır mı?  Muhkem Âyetler, Müteşâbih Âyetler ne demektir, Qur'ân' daki Genel Hükümler bir başka yerde nasıl özelleştirilir. Mutlaq Hükümler'le Muqayyed Hükümler'in İlişkiler’i nelerdir, gibi. Bunlar Klasik Tefsir-, Fıqıh Usûlü'nde Lafzî Mebhaslar Başlığı altında işlenen Konular.

Bu Bahisler Klasik Eğitim'de, Qur'ân İlimler’i içerisinde  Arabça üzerinde işlenen Konular'dır. Türkçe gibi A'cemi bir Dil'de Qur’ân’ı  okuyanlar, Özensiz Çeviriler Sebebi’yle Düşünce Serüvenleri'nde Çıkmaz Sokaklar'a dalabiliyorlar.. Çeviri'den kaynaklanan Köklü Sorunlar'a Qur'an İlimler’i içinde Yer açmak Gerekli. Gramatik Tahlil'de öğrenilen Bilgiler ancak (Doğru şekil’de)  Arabî Text üzerinde uygulanabilir. Bunu Tebliğ’e yansıyan Şekil’de kullanmak çok zor’dur. Çeviriler genelde Mânâ olarak yapılır.  Bu da  birçok Dilbilimsel Tahlil'i imkansızlaştırır..  Çeviri'ye dayalı Düşünce üretmede ortaya çıkacak Sapmalar nelerdir? Yakınçağ Müslüman Târihi’nde verilen Örnekler'in sergilenmesi. Eserler üzerindeki Yanılgılar, bunlara dayalı Düşünce Üretme'de ortaya çıkan Yanılgılar..  (Broşür’den 2006)

 

Nuzul’un 1400.Yılı’nda..

             Qur’ân’ın Nâzil olduğu Oruç Ayı’nda başladığımız Qur’ân İlimler’i Seri’si Nuzulu’nun 1400.Yılı’nda tamamlamış olacağız.

 
 

A/I

QUR’ÂN/  MUSHÂF TÂRİH’İ

 

1-Wahiy/Âyâtu’l-Qur’ân:

Wahy İletişim Anlamı’ndadır ve Özel İşaretler’le Meram’ı-Maqsad’ı İfâde etmektir. Allâh’ın İnsan’a wahyetmesi Rahmânî’dir. Şeytân’ın da wahyetmesinden bahsedilir. Şeytân, İzinli Süresi’nce Yandaşları’na wahyeder. Tabi ki bu Sözlük Anlamı’yla “Wahiy”dir, ve İlham Anlamı’nda kullanılır.

Wahiy ve İlham Kelimeleri’nin Sözlük Anlam’ı birbirine yakın. Ama Kelâm Istılahı’nda Wahiy, ancak Peygamberler’de Wâqi olur. Kelâm ile kendini sınırlamayan bazı Ekoller’de Wahiy, İlham Anlamı’nda Kullanım İmkan’ı bulmuştur. Özellikle Sufiler bu Eğilim’i taşıdılar. Ancak Sünnî Sufilik, hem Kelâm’ın Zor’u hem de Şartlar’ın Zarureti’yle, Wahiy yerine İlham’da Qarar kılacaktır. Bu meyan’da “Nefs-i Mülhime” Olumlu Anlam’da “Aql’ın Nefs’e İlham’da bulunduğu” Mertebe’ye Karşılık gelir.

İğwa ve Wesvese ise Şeytân’ın işi’dir. Ama Şeytân Taraftarlar’ı “İğwa” Kelimesi’ni Allâh için kullanır:

‘Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından (İğwa) dolayı onlar(ı İnsanlar’ı saptırmak) için mutlaka Senin Dosdoğru Yolu’nda (pusu kurup) oturacağım."  [07/el-A’raf 16]

 

‘Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın (İğwa) şey’e karşılık, andolsun, ben de Yeryüzü’nde onlara, (sana başkaldırmayı ve Dünya Tutkuları’nı) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım." [15/el-Hicr 39]

Peygamber’de ortaya çıkan Wahiy ne tür bir Bilgi Kaynağı’dır. Allâh’ın İnsan’la olan İletişimi’nde (Wahyi’nde) Nübüwwet Tarz’ı yegâne Örnek midir? 42/el-Şûra 51 bize bu Konu’da İpucu veriyor: ‘Kendisiyle Allâh'ın konuşması, bir Beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir Wahy ile ya da Hicap arkasından veya bir Elçi gönderip kendi İzni’yle dilediğine wahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olan’dır, Hikmet Sâhibi’dir. ‘

Allâh’ın Beşer’le konuşması 3 Tarz dışında olmamaktadır. Elçi göndermek, Qalbi’ne Wahy’i İlqa etmek veya bir Hicab ardından konuşmak.Bunlar Wahy’in 3 Türü’dür. Dünyâ’nın Doğu’su Batı’sı ve Ortası ile bu Konuşmalar’ı ilişkilendirebiliriz.

1-Melek Cebrâil getirir:

a)Cibril Hadisi’nde olduğu gibi, bir Beşer (Dihyetü’l-Kelbî) Sureti’nde

b)İlk Wahiy’de olduğu gibi, Melek Asli Görünüm’ü ile gelebilir. Bu Asli Görünüm ise, yine, bir Fiziki Görünüm’e Dönüşme ile İzah edilmelidir.

2-Peygamber’in Qalbi’ne Wahy’in İlqa edilmesi:

(Hem Lafız hem de Mânâ olarak korunmuş bir Wahiy’dir bu. Peygamber’de ortaya çıktığında “Serbest bir İlham” değil, Allâh’tan geldiğine Şüphe olmayan “Wahiy”dir. Müslümanlar’ın Ağırlıklı Kanad’ı, bu tür Wahiy’de Beşerî Tasarruf’u reddeder. Ama, Gayr-i Metluw Wahiy’de, (Sünnet’te( “Lafzî Korunma” Şart’ı aranmamıştır. Gayr-i Metluv Wahy’in Dil’e-Lafz’a dökülmesinde Peygamber’in Beşerî Tasarruf’u Qabul edilir.

3-Hicâb ardından:

Meselâ Hz.Mûsâ’nın Çalılıklar ardından bir Ses duyması böyledir. O Ses Melek Ses’i değildir. Çünkü konuşan “Ben, bir olan Allâh, Ben olanım. Firawun’a git…” diyor.

el-Buhârî Bed’ul-Wahiy’de Hz.Aişe’den 9 kadar Wahiy geliş şekl’i naqleder ki, dikkatle bakınca bunların yukardaki 3 Grub’dan birine dâhil oldukları görülecektir. Mesela Rüya şekli’ndeki Wahiy, Rüya’nın kendisini değil, Rüya haqqındaki Te’vil’in wahyedilmesini belirtir.

Wahy’in Qur’ân’daki değişik Kullanımları’nda Kainat’a, Gökler’e, Yer’e, Balarısı’na, Melekler’e, İnsanlar’a olan Wahiyler’den sözedilir. Mesela Peygamber olmayan İnsanlar’dan, Hawâriler’den, Vahy’e Muhatab kılınmış kimseler için ne diyeceğiz? 5/el-Maide 111 deki, Hawâriler’e wahyedilmesi, “İlham” Mânâsı’na olmalıdır.

Hıristiyanlar’ın İncil, Wahiy, Kitab Telakkiler’i, Keskin Ayırımlar’ı gözetmeyen, Farqlı bir Anlayış’ı yansıtır. Bu yüzden 5/el-Mâide 111’i kendi Hewaları’na Uygun bir Polemik için kullanmak isterler. Onlara göre, Tanrı Oğlu İsa, Baba’dan gelen Tabiat’ı ile bizzat Wahiy’dir. Dolayısıyla Wahy’e Tanıklık etmiş kişiler Hawâriler oluyor. İnciller ise, bu Wahy’e Tanıklığın Hikâye’si demek oluyor. “İncil Yazarlar’ı” Tabiri’ni kullandıklarında, Wahy’in açınlanmasını kendi Lafızları’yla yapan, ama Mânâ olarak Wahy’in ta kendisi olan Sözler’in Yazarlar’ı demiş olurlar. Dolayısıyla Îsâ’yı anlatan bu Önermeler, sadece bir Riwâyet değil, Kutsal Esinlenme ile dil’e gelmiş Wahiyler’dir. Bu durumda Hawâriler, bir nevi Peygamber gibi, Wahy’i anlatmakta, Sözler’i her türlü Eleştiri-Kritik üstü görülmektedir. Çünkü bunlar Kutsal Rûh’un Esini’yle,( İlham’la) yazdırılmıştır’ derler. Kutsallık’la halelenilen, Aziz, Papa vb. Ruhânî Kişilikler’e Sorgusuz Sualsiz Teslimiyet’i doğuran bu Anlayış’tır. Günümüzde de aynı Teslimiyetçiliği Papa ya da herhangi bir Kilise Önder’i olan Peder Örneğinde sürdürürler. Kutsal Ruh’un İç’e doğması ile artık konuşan kişi bizzat İsâ olmakta, ya da Îsâ onun içine doğmaktadır. İlk Örneği’ni Pavlus’un Söz’de İhtidası’nda gördüğümüz bu Anlayış’ın “Wahy’i” ne kadar Hewâi Sulandırmalar’a Maruz bırakacağı Âşikar’dır.

5/el-Mâide 111 de Hawâriler’e wahyedilmesi’ni İlham Anlamı’nda alırız. Gayr-i Metluw Wahiy olarak gördüğümüz Sünnet’i, Râwi ve Metin Yönü’nden kılı kırk yarar şekilde Kritik ettiğimiz bilindiğine göre, Hawâriler’in Riwâyet’i, diye naqlettikleri İncil Metinleri’ni aynı Usuller’e tabi tutmaya Haqqımız var. Dolayısıyla “Hawâriler’e wahyedildiğini Qabul ediyorsanız, buyurun İnciller’i Qabul edin” diyen Polemikçi’nin Sözler’i Tutarsız’dır.  

Wahy’e mülâqi olma Doğum’la mı başlar, yoksa Hayât’ın ilerleyen Bölümleri’nde mi? Wahy’in Korunmuşluğu, Niteliği, Hatemü’n-Nebî, Son Wahiy, Sureler neye göre Mekkî Medenî diye ayrılmıştır?  Âyet Sayısı’nın Çokluğu’na göre mi, yoksa İlk inen Bölümleri’ne göre mi vb. Konular konuşulabilir.

5/el-Mâide 3.Âyet, Sünnîler’e göre Son inen Âyet’tir, daha doğrusu, 5/el-Mâide 3’ün Tamam’ı da değil, Küçük bir kısmı. Şia ise 5/el-Mâide 67’yi Qabul eder. Son inen Sûre ise, Âyet değil, 114/en-Nasr Sûresidir (Küçük Fetih Sûresi de denir). 114 Sure 6200 küsur Âyet.

Wahiy ile Beytü’l-Hikme İlgisi’ne gelince. Bilgi’nin Kaynaklar’ı içinde Wahy’i nereye yerleştireceğimiz Soru’su ve arayışı Beytü’l-Hikme’de tartışıldı. Böylece Nübüwwet Bahs’i, ilk el-Farabî’de açılır. Ona göre Peygamberler’de bir “Nübüwwet Meleke’si” vardır. Bu Meleke diğer İnsanlar’da da var ama, açılması Allâh’ın İzni’yle olur. Çok Üstmertebe’de olarak bu Meleke’nin açılması ile Hayât’ın her Sahası’nda bu Meleke’nin İşleyiş’i fevkalade Tesir edici olur. Bununla ilgili Sorunlar’ı MDTde tartışırız.

Son Wahiy Qur’ân’ın İsimler’i:

Basiret, Beyyine, Burhan, Sultan, İlm, Emr, Enbâü’l-Gayb, Kelime, Kelâm, Kitâb, Mew’iza, Rahmet, Nûr, Risâlet, Zikr….vb. onlarca İsim sayılabilir.   

 

A/II

Qur'ân’ın Mushaflaşma’sı

Hiç şüphesiz, Zikr’i (Qur'ân'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.   (15/el-Hicr 9)

Qur’ân’ın Mushaflaşma Târihi’nde Sahabe, Asr-ı Saadet’in her Dönemi’nde onun Sıhhati’nden, Orijinalliği’nden zerre kadar Endişe duymuyor. Onun Korunmuşluğu Hz.Peygamber’in Peygamberliğinin Kanıt’ı olarak Önemli’dir. Eğer o bir Yalancı Peygamber olsaydı, uydurduğu Şeyler’i toplamaya, kaydetmeye, kendi Zamanı’nda Mushaf hâlinde biriktirmeye Gayret ederdi. Kurmuş olduğu Medine’nin başına kim geçecek, Zikr’in Geleceği ne olacak… hiçbir Telaş ve Endişe’yi onda gözlemiyoruz. Bütün söylediklerinin Sâhibi’nin Allâh olduğunu biliyordu.

Mekke Dönemi’nde Qur’ân:

Mekke Dönemi’nde, ilk inen Âyetler’i Sahabe’nin kayda geçirmeleri olduğu gibi, daha sonra da bunların yazıldığı olmuştur. Tam olarak ilk defa hangi Metinler Yazı’ya geçirildi bilmiyoruz. İlk Müslümanlar’ın Gizli Tebliğ’in 3 Yılı’nda ve sonraki Yıllar’da Yazı’ya geçirilenler vardır. 5.Yıl’da Hz.Ömer’in Müslüman olmasındaki Riwâyetler’e Konu olan, TâHâ Sûresi’nin İlk Âyetleri’nin Yazılı bir şekilde bulunduğu bilinmektedir. Habbab ibnu Eret, Ömer’in Kızkardeşi Fatıma’ya ve Koca’sı Said ibnu Zeyd’e TâHâ Sûresi’ni, yazılı olduğu Sahifeler’den  öğretiyordu. Bunnun gibi ilk Âyetler’in Yazılı olduğu Metinler vardı. Nitekim ilk Âyetler’den, “Nûn, we’l-Qalemi ve ma yesturûn” Âyeti’nin söylediklerinin Aristo Kelâm’ı olmadığı açık’tı.

Medine Dönemi’nde Qur’ân:

Medine Yılları’nda bu Tutanaklar daha da çoğaldı. Bir Nüsha’sı da Peygamber’e veriliyordu. Wahiy Kâtibleri’nin Hâricinde, Hucurat içinde de böyle parça parça Metinler olduğunu biliyoruz. Hz.Peygamber’in Wefatı’ndan sonraki 6 Ay’da Hz.Ali’nin, Ehl-i Beyt’te- Hucurat’ta bulunan bu Metinler’i toplamakla Meşgul olduğu Wâqi’dir.

Ümmehât-ı Mü’minin’den Yazı bilenler, mesela Hafsa, Aişe’nin r. yazdıkları ve Eksik kısımlarını toplamaya çalıştıkları gibi, ya da Hz.Ali’nin de topladığı Fatıma’dakiler gibi, Hucurat’ın her Köşesi’nde böyle Metinler vardı. Bu Materyaller Qırtas ile (Müşrikler Âyetler’in Kağıt’ta Yazılı bir şekilde gelmesini istediklerinde bu Kelime’yi (Qırtas) kullanırlar) tek düze bir Materyal’e dayanmıyordu. O Dönem’de Kağıt’ın Çin’den İthal Pahalı bir Madde olduğu bilinmektedir. Daha Ucuz ve Kolay Materyaller üzerine, Deve’nin Kürek Kemikler’i, Ceylan Deriler’i, tabbağlanmış Deriler, Yassı Taşlar, Tahta Parçaları gibi farqlı Matreyaller üzerine yazılmıştı. Bunları tek bir Yapı içinde sıralamak ve dizmek Mümkün değildir.

On civarında Önemli Wahiy Kâtibi’nden bahsedilmektedir. Kâtiblik etmek, sadece Wahiy’le Alaqalı olmayıp, Dawet, Vergi, Tebliğat gibi Konular’da da gerçekleşiyordu. Peygamberimiz’in Kâtib’i denildiğinde mutlaka onun Wahiy Kâtib’i olduğu anlaşılmamalıdır. Dolayısıyla her Kâtib’in Wâhiy Kâtib’i olduğu söylenerek Qur’an’ın mahfuziyetine Gölge düşürülebileceği zannedilmemelidir. Yazı Mahfuziyet’in yegane Şart’ı da değildir. Bu Metinler en başta Hz.Peygamber tarafından ezberlenmiştir. Medine’deki 10 Mescid’te ve bir çok Hutbe, Waaz’da birbirlerini denetleyerek Sahabe’nin ezberleri İnkar edilemez. Bu ezberlenmiş Metinler son Sene 2 kere Rasûlullâh’ca bugünkü sırasıyla arzedilmiştir.

Peygamber Sonra’sı:

Kaç kişi ezberledi, her ezberleyen ne kadarını ezberlemişti, Ezber’in bütünü’ne Sâhip olanlar ne kadardı? Peygamber’in Wefatı’nda Sayıları’nı bilemiyoruz. Ama Erken Dönemler’de 632-634 (Ebu Bekir Dönemi’nde) Ezber’in Tamamı’na Sâhip olan Qurralar olduğu ve hatta Yemame Savaş’ı (İrtidat Savaşı’dır) sırasında 70 kadar Qurra’nın Şehit olduğu biliniyor. Sadece Şehit olanlar bu kadar ise, Qurra’nın Sayı’sı hakkında bir Tahmin’de bulunmak Mümkün’dür. Hz.Ömer bu Hâdise’yi Gündem’e getirerek Qur’ân’ın Cem’ini savunmuştu. Peygamberimiz Zamanı’nda Ezber’in Bütünü’ne Sâhip olan Ubey ibnu Kab, ibnu Mes’ud, Zeyd ibnu Sabit gibi Sahabeler’i biliyorsak da o Dönem’in tam Sayı’sı da bilinmemektedir. Bir çok önemli Sahabe, mesela Hz.Ömer’de olduğu gibi, (o Baqara Sûresi’ni Rasûl’un İrtihali’nden sonra ezberlemişti) Ezber’in Bütünü’ne Sâhip değildi.

Hz.Ömer’in Qur’ân’ın Cem’ini savunmasında, Hz.Ebu Bekir gibi pek çok Kişi “Peygamber’in yapmadığı bir İş’i yapmanın” ne kadar Doğru olacağı haqqındaki Tereddütleri’ni Dil’e getirmişlerdi. Fakat “Ömer’in Qalbi’ni bu işe yatıran Allâh, benim de Qalbim’i yatırdı” demek Zorunda kalacaklardır Halife-i Râsûl.

Qur’ân’ın Cemi, çoğaltılması, İmlâ İşaret ve Harekeler konulması, Tercüme’si, CD de çoğaltılması, Tv, Radyo, Teyb’de dinlenmesi, görsel Materyaller’le videolaştırılması vb her Yenilik aynı Tartışmalar’ı doğurmuştur. Önce şiddetle karşı çıkılmış, Qur’ân üzerine titrenmiş, Hassasiyetler son kerte’de tutulmuştur. Ancak Qabul görüp benimsendikten sonra Eski Hal Muhal görülmüş ve aynı Titizlik bu sefer Yeni Hal’de gösterilmiştir. Müslümanlar’ın Qur’ân üzerindeki bu hassasiyetleri’nin anlaşılır bir Taraf’ı vardır ve Taqdirler’i fazlasıyla Haq etmektedir..

Ensar’dan Zeyd ibnu Sabit İbranice vb. Bilgi’si ile Entelektüel bir Zât’tı. Onun Başkanlığı’ndaki Komisyon, Rasulullah’ın zamanı’ndaki Hâfızlar’ı da toplayarak, bu Cem’ İşi’yle görevlendirildi. Mescid-i Nebi’nin bir Bölümü’nde Mümkün Mertebe, Taş-Deri vb. Eski Materyaller toplanmış. Şu unutulmamalı ki; Qur’ân bu Yazılı Şeyler sayesinde var değil. Orda da olması, Müslümanlar’ın Zihinleri’nde Mewcut, Hafızaları’nda Kayıtlı, Ezberleri’nde tekrarlanan, varolan Kelâm’ın, Kayıtlı olarak da doğrulanmasından İbaret’tir sadece. Nitekim bütün Ezber’de varolanlar, bir çok Şâhitler’le Yazılı Kayıtlar’ı da bulmuştur. Sadece Tewbe Sûresi’nin Son Âyetler’i, -Ezber’de ar olan- Yazılı Kaydı bir tek Huzeyfe’de bulundu. 2 Şahid’e ulaşılamamıştı. Huzeyfe ibni Yemani ki, Rasûlullâh bir Dava’da onun Şâhitliği’ni 2 Kişilik Şâhitlik olarak değerlendirmişti. Münafıqlar’ın Liste’sini onunla paylaşmıştı. Bu Tewâfuqlar da, onun tek Şâhitliği’ndeki görünmez Hikmetler’den Qabul edilir.

Ebû Bekir Zamanı’nda Qırtas hâline getirilmiş bu Tertib’e, tek tip’te toplanmış (Farqlı Materyaller yerine iki Kapak arasındaki Sahifeler’de toplanmış) bu Mushaf’a, “İmam Mushafı” denecektir. En Erken Dönem’den Halife-İmam Dönemi’ndeki Mushaf’tır bu. Bir Peygamber’e nisbetle bu kadar Yakın bir Çağ’da bir Qırtas hâlinde toplanmış başka bir Kitab’ı Tewsik etmek Mümkün değil. Hiçbir İtiraz, Şüphe, Tartışma olmaksızın en Yakınlar’ın-Sâhabe’nin Tewâtürü’yle yürütülmüş bir Cem’dir bu. İlk İncil 4. 5. Asır’dan İbranice ilk Tewrat 9. 10. Asır’dan gelerek, bir sürü Apokrifi’yle, Asılları’ndan Uzak farqlı Diller’deki Tercümeler’i Esas alınmış, İsrâiloğulları Peygamberleri’ne Nisbet edilen  Kitablar’ın Hayal dâhi edemiyecekleri bir Mewsukiyet’tir bu.

Sahâbe temelli olarak bir sürü Farqlı Kaynak’la, aynı Metin üzerinde İttifak edilmiş olması, onun korunmuşluğunun Yazı’ya dayalı bir şekil’de Rasûlullâh Zamanı’nda kayda geçirilmesine bağlı olmadığını en Güzel şekilde gösteriyor. Peygamber onu tek tipte yazmış olsa, bunun değiştirilemez bir Nüsha olacağı ve Arapça’daki ve Kültür’deki Gelişmeler’den Olumsuz etkileneceği açık’tır. Kaldı ki Kitâb Kelime’si, şimdi anlaşıldığı gibi, iki Kapak arasındaki Sahifeler’i değil, Ke te be Giili’nden gelerek, bir Ümmet’e “yazılmış, Farz kılınmış olan; onları bağlayan Yasa’yı, İlkeler’i, Ayırt edici Nitelikler’i” ifade eder. Peygamber ve Ashâb’ı ilkönce Yaşayan Mushaf olmuştu. Mushaflar Sâhip olmayı değil, olmayı, Mushaf olmayı doğurmalı. Rasûl-i Ekrem bu Gelişim ve Sürekliliğin Dewam’ı için onu Yazılı hale getirmedi, bize de Sorumluluk düştüğünü gösterdi denebilir..

Sahâbe ve Sonrası Dönem’de Mushaf haqqında İttifak açık olmakla birlikte, sonraları Mezhep Taassubu’yla ele geçen her Materyal’i ötekinin İnhirafı’na Delil olarak kullanmak isteyen Mugalatacılar da çıktı. İnsaf Ölçüleri’ni aşan İthamlar, Çeşitli Riwâyetler’in Amaç dışı Kullanımlar’ı oldu. Hz.Ebubekir’e Gâsıb Gözü’yle bakan Şiiler, onu yıpratmak için Kötü Niyetli Yorumlar’ı kırk dereden bulup getirmeye çalıştılar. Şu halde Ebû Bekir’in “İmam Mushafı’na” Toz kondurmaları onlardan beklenir ?   Amma velakin, ne Câferi Şia’sı ne de Zeydî Şia’sı Ebu  Bekr’in Mushafı’na İtiraz etmez. Kıyıda köşe’de kalmış Kötü Örnekler’e rağmen Mezhepler’in Qabul ettiği budur.

Selefî Taassub’u da, Şia’da Farqlı bir Mushaf olduğunu iddia edebilmiştir. Fatıma Mushaf’ı haqqında varolan kimi Riwâyetler’i olmadık şekilde yorumlayarak, “Şia Qur’ân’a itibar etmez, onların Farqlı bir Qur’ân’ı var, 12. İmam Mehdi’nin yanındadır ve o gelince Asıl Qur’ân ortaya çıkacaktır’ derler ” türünden, Wâqıa’ya uymayan saçma sapan bir İtham’ı yaparlar. Evet Fatıma Mushaf’ı diye bir Atıf Şia’da var. Halq arasında, bir takım Dedeler, bir takım Alewiler bunu uzatmış ve Gulat Görüşler üretmişlerdir. Şii Usûlî Ulemâsı bunu eleştirir.

Fatıma Mushaf’ı Sünni Liretarür’de de bir şekilde vardır. Hz.Ali Halife’ye Bey’at etmediği 6 Aylık süre içinde Qur’ân’ın Cemi ile uğraştığı söylemiştir. Onun üzerinde çalıştığı bu Materyal Fatıma Mushaf’ıdır. Ebu Bekr’in çalışmasından da önceye dayanarak, Cem işini daha erkene bile çeker bu Riwayet..

Hz.Ali, Zeyd’in Komisyonu’nda bulunmuyor. O kendi başına çalışmıştı ve Ehl-i Beyt’in-Hucurât’ın Malzemeleri’ni bir araya getirmişti. Fatıma ya da Ali Nüsha’sı diye Sünnî Kaynaklar’da geçen bu terkib’in tek Farq’ı, Nüzul Sırası’na göre dizilmiş olmasındadır. Nüzul Sırası’na göre bu Tertib’i dolayısıyladır ki, “Hangi Âyet ne zaman, ne surette inmiştir, Hz Ali’nin onu bilmemiş olması Mümkün değil” Özdeyiş’i bunun için söylenmiştir.

Aynı Söz, ibnu Mes’ud’a da söylenir. 5 Yıllık Welâyet (Emirü’l-Mü’minin-Halife) Dönem’i yaşamış Ali, bir Âyet haqqında Farqlı bir Mülahaza’da bulunacak ve bunu ortaya koymaktan onu engelleyecek bir Güç bulunacak!… bunu wehmetmek Abes’le İştigal’dir.

Mushaf’ın Çoğaltılması:

Arap Yazısı’nın Hüwiyet’i, Aksan ve İmla İşâretleri’nin bulunmadığı, Sesli Harfler’e yer vermeyen bir Özellik’teydi. Müslüman Fetihler’i ile birlikte Arap olmayan Unsurlar’ın Okuma Sorunlar’ı baş gösterdi. Arapça, İmla’sı olmayan, Kütüphane’si olmayan bir Dil idi. Bu bakımdan Yunan, İran Dil’i ile karşılaştırmak doğru değil. Arapça, Qur’ân ile Yazı Dil’i ortaya çıkan bir Dil’dir. Ayrıca, her Dil’deki gibi, Lehçe Farqlılar’ı da vardı. Bırakın Arap olmayanları, Araplar arasında bile Lehçe Farqlılığı’ndan dolayı Değişik Okuyuşlar Mümkün’dü.  Bir Lehçe’de Sin, diğerinde Sad olabiliyordu. Her Farqlı Lehçe’den Arap Sahâbe, Ezberi’ni Yazı’ya geçirirken, kendi Lehçesi’nin Grameri’ni benimseyebiliyordu.

Hz.Peygamber’in Qureyş’den olduğu bilindiğine göre, Qur’ân’ın Qureyş Lehçesi’nde indiği açıktır. Hz.Osman Zamanı’nda Qur’ân’ın çoğaltılması Gündem’e geldiğinde, artık İstinsah edenin, Ezber’den kendi Lehçesi’nde değil, İmam Mushaf’ı denilen Hz.Hafsa’nın yanındaki Mushaf’ta olduğu gibi, Qureyş Lehçesi’nde İstinsah edilerek çoğaltılması Qarar’ı alındı. Böylece 7 Şehir’e (Mekke, Medine, Kufe, Basra, Şam, Yemen, Bahreyn) bu Mushaflar gönderildi. Osman Mushaf’ı denilen bu 7 Nüsha’dan günümüzde, Topkapı, Kahire, Taşkent vb. Kütüphaneler’de sergilenenler vardır.     

  

A/III

Muasır Mushaflar

 

Qur’ân’ın Mushaflaşması Konusu’nu görmüştük. Qur’ân 1100 Yıl El Yazma’sı Nüshalar hazırlanmak Sûreti’yle çoğaltıldı. Son 3 Yüzyıl’dır ise Baskı Dönemi ile Matbu Nüshalar basılıyor. Baskı Sâyesinde Mahfuziyet kolaylaşmış olmakla birlikte, Hatalı Örnekler’in çoğalması da bir o kadar kolaylaşmış oldu. Bir Baskı’daki bir Hata binlerce kez tekrarlanmış oluyordu. İstanbul’da ilk Mushaf’ın Baskı’sı, Mısır’ı Tâkib etmiştir. Modernleşme Süreci’nin pek çok Aşaması’nda olduğu gibi Hidivler İlk Mushaf Baskısı’nı, İstanbul’dan 10-15 Yıl önce, 1800’lerde yapıyor.

Müslüman olmayanların Baskı’sı 1694’te Almanya’da yapılmış. İstanbul’da onbinlerce Sanatkar, Hattat, Dünyâ’nın en Büyük Arşiv Koleksiyonu’na Sâhip Yazı Dünyâsı’nın Meslek Erbâb’ı idi. Matbaa aynı Yüzyıl’da Almanya’dan pekala getirilebilirdi. Ancak bu, Hat Sanatı’nın da Son’u olurdu. Sanat Erbâbı’nın Boykot’u, Resm’in Mübah görülmediği bir Ortam’da, Resim Sanatı’nın gördüğü İşlev’i yerine getiren Hat ve Estetik üzerindeki Hassasiyet vb. Sebebler bu gecikmeyi İzâh ediyor.

1727’de İstanbul’da Damat İbrâhîm Paşa’nın Desteği’yle İlk Matbaa’yı çalışır Waziyet’e getiren Macar Asıllı Mühtedî, İbrâhim Müteferrika, Dinî Mâhiyet’te olmayan Kitablar’ın Basım’ı için İşletme İzn’i almıştı. Bununla beraber Dînî Amaçlı Kitablar da basılmıştır. Burada Asıl Mesele’nin, Hat Sanatı’nda Resm’in İşlevi’ni gören Estetik Zevk’in Kaybolma Endişe’si ve Meslek Dayanışma’sı olduğunu biliyoruz. Qur’ân’ın Yazımı’nda Güzellik, Estetik, Sanat daha Tercih’e Şâyan görülmüş ve Standart Matbaa Harfler’i ile Baskı Mushaf hoş görülmemiştir.

Mushaf Târihi’ndeki her Yeniliğin-Evren’in bir Tepki’yi doğurduğunu söylemiştik. En başta Mushaf’ın Cem’i bile tartışıldı. Bu Tartışmalar Müslümanlar’ın Hassasiyetleri’ni ve Mahfuziyeti’ne dâir Güven’i göstermektedir. Bu Tartışma Evresi’nin ardından Yeni Durum Qabul edildiği andan itibaren ise, âdeta Eski Hal Muhal görülmekte, aynen Eski Hal’de olduğu gibi yine bir İcma oluşturmaktadır.

1800’lü Yıllar’da, birkaç Merkez’de Baskı Mushaflar çoğalmıştır.  Darüssaâde, Qahire, Kalküta, Tebriz, Tahran, Kazan, Fas gibi Merkezler’de, kendi Bölgeleri’nin en Meşhur Hattı ile basılmış Matbu Mushaflar’a artık rastlanılan bir Dönem’e girilmiştir. Baskı Mushaflar’ın Tezyinât’la süslenmesi; Fatiha Sûre’si ile Baqara’nın ilk 5 Âyeti’nin, ilk 2 Sayfa’yı Teşkil etmesi; Sûre bitince Boşluk bırakılmadan Yeni Sûre’ye Dewam edilmesi; sadece Besmele için Manşet Şekli’nde Fâsıla’nın tasarlanması; Aşirler için “Ayn” İşâret’i ile Konu Bitişi’ni gösterir Üst Bilgi konması; İmlâ İşaretleri’ne benzer Sembol Harfler kullanılması vb. Uygulamalar Mushaflar’da var. 

Âyetler’e Numara verme Geleneği ise Yüz Yıllık bir Konu. Raqam’la Numara verme Geleneği önceden yoktu. Herhangi bir Âyet, Konusu’na göre “Oruç Âyet’i; ‘Abdest Âyet’i’ vb. bir İmle İşâret ediliyordu. Aslında bu Uygulama’nın daha Aqıl’da Kalıcı olduğu şüphesiz. Direk Konu’yu İşâret ederek, Zihin’de Mewzu’yu canlandırmak ve Bağlantılar kurmak Mümkün idi. Raqam vermek ise Kolaylığı ve Kullanılışlığı bakımından Tercih edilmiştir. ‘Nûr Âyet’i’, Oruç, Abdest, Zikir vb. Âyet’i yerine Numara verildiğinde, Âyet Sayıları’ndaki Tartışma da Maddî bir Görünüm kazanmıştır. Qufe Sayımı’nda Uzun bir Âyet, Basra Sayımı’nda 2 Âyet sayılabilir veya tersi olabilirdi. Sûre Başları’nda Besmele’nin Sure’den bir Âyet sayılıp sayılmaması vb. Konular Âyet Sayısı’nı değiştirebilmektedir. Genelde Qufe Sayım’ı Meşhur’du, Bugün de bu Yaygın’dır, ama Âyetler’i numaralandırarak kKnu maddileştirilmiş oluyor.

İnternet üzerinde ise, Kasıtlı olarak Eksik ve Yanlış Örnekler’e rastlıyoruz. Şeytânî bir şekilde Zihinler’i karıştırmak ve ilerde, “Mahfuziyet değil, Orijinal Nüsha’sı olmayan, Tahrif edilmiş bir Kitâb” diyebilmek için bunların tezgahlandığını söyleyebiliriz.

ÇAĞDAŞ MUSHAFLAR

A)Matbu Dönem

Yazmalar’ın Tıpkı Basım’ı

Tıpkı Hat Basım’ı

Bilgisayar Dizgi

B)Teyp ve Video Kayıtlar’ı

C)Kompüter Dönem’i

Tertil Dersleri’nde, Mushaflar’a Sâhib olmayı değil, Tilâwet, Qıraat ve Tertil ile Okuma’yı ve Olma’yı Önplan’a çıkarıyoruz. Peygamberimiz de, Yaşayan Qur’ân olmuş, Qur’ân onun Qalbi’ne yansımış, onun Eller’i Ayaklar’ı olarak tümüyle ona Nüfuz etmiş ve onda Et’e Kemiğe bürünmüştü. Mushaflar “Sâhib olmayı” değil, “olmayı” doğurmalı, Mushaf, bizâtihi biz olmalıyız. Peygamberimiz’in “Yaşayan Qur’ân” olma Uswesi’ni almalıyız.

Sana verebileceğim bir Meal-Mushaf yok. Ama beraber okuyabiliriz. Beraber yürüyebiliriz. Asıl bunlar Ben’i, Biz’i İnşa etmelidir. Mushaflar’ın Çağdaş Gelişimler’i, eğer Yaşayan Örnekleri’yle İnşa Edilmiş Biz’i doğurmuyorsa, ne kadar heyecanlanabiliriz ki?

Mealler’in kendisinden daha önemlisi Qıraat’tır, Tertil ile Okuma’dır. Hayât’ın içinde Müslüman olarak kendini ortaya koymadır.

Müslüman Târihi’nde Qur’ân’ı Tercüme edip, yabancı milletlere ulaştırmak bilinmiyor muydu? Böylesi hazırlanmış Mealler Gayr-i Müslimler’e Hediye edilemez miydi? Müslüman Geleneği’nde böyle bir Örnek niçin yok? Çünkü, Müslümanlar Sosyal Hayatları’nda bizzat yaşayarak ve göstererek gerçek Hidâyet’in kurulabileceğinin Farqı’ndaydılar. “Dünyâ’nın Yarısı’nı Fethetmiş olan ilk Müslümanlar, İskenderiye’nin, Qurtuba’nın, veya Fez’in Meydanları’nda Hıristiyanlar oralara koşup gelsin de, Mesajları’nı duysun Ümidi’yle Geçici Waaz Kürsüleri kurmuş değillerdi. Onlar Hıristiyanlar’la İş yaptılar ve Asaletler’i ve Davranışları’ndaki dürüstlük, Hıristiyanlar’ın Gönlü’nü fethetti”. [T.J. Winter/Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, s. 203]

Bu tür Misyonerliğin Siyâsî, Sosyal vb. bir çok Yan Ürünler’i vardır ki, Gerçek Hidâyet Öyküleri’nden çok, Gayri Ahlâqî Uzantılar’ı Deşifre eder. Müslümanlar bu sebeb’le Qur’ân’ı Gayr-i Müslimler’in Eli’ne vermekten çekinmişlerdi. Onlara bilerek ve isteyerek vermemişlerdi ki, bu Halleri’yle Qur’ân’a Hürmetsizlik edecekleri Âşikar’dı.    



 

Copyright 2011 2- Muqaddime: Qur’ân İlimler’i - Ulum el-Hikme Okulu. Karanlık içinde yakılan sönmeyen ışığın aydınlığında, Taqwa üzere imar edilen Umran’ı hedeflemektedir.
http://www.eskortkizlarankara.com/
Joomla Templates by Wordpress themes free