01
01
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ Qıraat Halkaları
02
02
Medenî Düşünce Tarihi MDT
03
03
Qur'an İlimleri
04
04
Riwayet İlimleri 2 Rİ 2

 

TEWHİD “KONSİLİ”

 

Mesih’in Müjde’sinin Roma Konsil’ine Tahrif’i ve Rövanşlar: (Arius, Dâwûd el-Qayserî, Aktül Durum)

 

Antaqya’daki Tenwir III’in bir Seri Dewâm’ı olarak Bugün İznik’teyiz. Antaqya’da Hawâriler Dönemi’nden bazı Enstantaneleri paylaşmıştık. İznik’te ise, 300 Yıl kadar daha ilerleyip, 1700 Sene Öncesi’ne gideceğiz. burada Teslis Konsili’in toplandığı 325 Yılı’na. Bu Ders’e Tewhid “Konsil’i” dememiz, tabi ki sâdece Nâzire içindir, aksi düşünülemez. Elbette ki “Konsil” bir Roma Erk’i Kurumu’dur, ve Konstantin’in Hıristiyan olmasıyla, onun Dâweti’yle gerçekleştirildi. İznik Konsil’inin tam 1000 yıl Sonrası’nda Süleymâniye Medresesi’nde alınmış olan Rövanş’ın, İlâhî Hikmet’in, Tewhid’in Sesi’nin Farqı’nda olunması gerektiğini ikaz için, böyle bir Tamlama’yı seçtik. Yoksa, tabi ki “Konsil’in”, İlâhî Hikmet ve Haqiqat’le hiçbir Bağı’nın olmadığı Âşikar’dır.

 

Mewcut Hıristiyanlığın Kuruluşu’nu yerli yerine oturtmak için, Antaqya Tenwiri’nde bahsedilen Konular’ı kısaca hatırlamalıyız. Oradaki Sunum St. Pier Kilise’si (Şimon Petrus), Kaya Kilise’si üzerinde idi. Hawariler ve Öğrenciler’i, Antaqya’ya Tebliğ’e gittiler. Bizi de oraya götüren Şey, YâSîn (Tertil IV) deki Okumamız’da görülen “Mürselûn”un Çağrı’sı idi. Petrus, AramiceKefas”, Kaya’dır. İsa (a.s.) Kendisinden sonra, Cemaat’in başına Simon Petrus’un geçmesini istemişti, yâni Kaya’nın. Antaqya’da -her iki anlamıyla- Kaya’nın üzerinde kurulu Cemaat-Kilise, Simon Petrus’un Cemaati’ni İşâret etmektedir.

 

YâSîn’deki diğer İsim, Yuhanna yani Markos’tur. YâSîn’deki Mürselûn’un Qarye’ye Geliş’i hakkındaki Anlatım’a, Hz.Ömer Zamanı’nda Ebu Ubeyde b. Cerrah Komutası’nda Müslümanlar burayı fethettiğinde, Yerli Hıristiyanlar’dan duydukları Yuhanna ile Simon’un  Antaqya’daki Hatıraları’nın Anlatım’ı aynen benzemekteydi. Buranın Yerli Gassânî Hıristiyan Arablar’ı, Habib-i Neccâr’dan bahsediyorlardı. Yine, ‘Şeymun-u Sahra ve Yuhanna’ burada yatıyor Şekli’nde bir Kitâbe’yle, YâSîn’deki Anlatım’ı doğruluyorlardı.

 

 Şeymun-Simon’un Kimliği bellidir, ancak Yuhanna hakkındaki Görüş Tashih edilmeli. 4 İncil Yazarı’ndan biri olan Yuhanna’nın, Hawâri Yuhanna olmak şurda dursun, II.Yüzyıl’a yaşayan bir Pavluscu olduğu Açıkt’ır. İncil Anlatımları’nda bol sayıda rastladığımız Yuhanna İsmi’ne, Künyesi’ne, Markos’un da Sâhib olduğunu bilmekteyiz. Ayrıca, Grekçe konuşulması gereken Yerler’e Seyahatleri’nde, Hawari Petrus’un daima yanına Yuhanna Markos’u aldığı bilinmektedir. Öyleyse bu Grek Bölgesi’ne Simon’un yanında katılan Yuhanna, Markos Yuhanna olmalıdır.

 

YâS3in’de bahsedilen 3.Kişi, (2+1) Barnabas daha sonra gelip onlara katılmış. Şehir’den, Aqsa’l- Medine’den koşarak gelip Mürselîn’i destekleyen Kişi ise Habibü’n-Neccâr’dır. Gassani Arabları’nın da aynen bu şekilde andıkları Hâbib-i Neccâr, İsa’yı Seven demektir. Neccar (Marangoz, Dülger) Hz.İsa’nın Mesleği ve Künyesi’ydi. Bi’set’in 4.Yılı’nda, Ömer ve Hamza’nın İslam’a Geliş’i ile Paralellikler kurarak YâSîn’in 4.Yıl’daki (Tertil’deki) Siyer Okuması’nı eşleştirebiliyoruz. Ömer’in Geliş’i ile Açık Tebliğ, Toplu Gösteri’ye çıkmalar vs. adeta Habib-i Neccâr’ın Şehir’den verdiği Desteğe Teqâbül etmişti.

 

YâSi’in Aktüel Okunması’nda Antaqya’da şunu demiştik. Ülke’deki Târihsel Haqq ve İddialar’la Miras alınan Topraklar, Parçalar, Anıtlar birer birer Müslümanlar’ın Elleri’nden çıkarılmak isteniyor. Biz de Antaqya’ya, Mekke’ye Şehr’in Uzağı’ndan koşup gelenler gibi, buraya Aqsa’l-Medeniyyet’ten koşarak geldik. Medeniyetimiz’in Gerisine düşmüş olarak Fetret Dewirleri’nin İstiqlâl (Qıllet’ten Çokluğa ve Galebiyyet’e Dönüşme) Arayış’ı içindeki Haq Mesajı’nı vermeye geldik.

 

Antaqya’da olan biteni karşı tarafın kendi Şehâdeti’yle aktarıyoruz ki itiraz olmasın. Antaqya’da Petrus’la tartışan Pavlus’un yanında Luka vardır. Luka, İncil Yazarı olduğu gibi, 4 İncil’den sonraki 5. Kitâblar’ı “Resuller’in İşler’i” Kitab’ının da Yazar’ı. Pavlus’un en Yakın’ı Luka’nın Şehâdeti’yle, Antaqya’da Mürselin ile Pavlus ve Yandaşlar’ı tartışmıştır. Pavlus’u Antaqya’ya getiren Barnabas, durum’un Wahameti’ni anlayarak Mürselin’e katılmış. Luka bu Tartışmalar’ı, Kaya Kilise’sindeki Öfkeli Mücâdele’yi naqleder. Bizzat kendi Müşahede ve İtirafları’yla bu böyle. Barnabas’nın Mektubları’na dayanarak Antaqya’yı dinlesek Durum tabi ki çok daha Wazıh hale gelecektir. Ne var ki, bu Mektublar Apokrif (Sahte) sayılarak Aforoz edilmiş ve İz’i bile bırakılmamıştır. Barnaba’ya ait bir İncil Kaydı’na Târih Şâhitlik etmediği için, böyle bir İncil Arayış’ı Sıhhatli görünmüyor. Ancak Barnaba’nın Mektublar’ı olduğu İtiraz Qabul etmez bir Gerçek’tir. Kilise onun Barlığı’nı İkrar etmiş ve fakat içeriğine katılmadığını Beyân etmiştir. 

 

Qur’ân, tabi ki, Elçiler’in İşler’i ile Alaqalı, İş’in Haqiqati’ni aktaran Asıl Kaynağımız Konumu’nda. Barnaba’nın Mektublar’ı, Arkeoloji’nin Sürpriz’i olarak veya Vatikan’ın Gizli Mahzenleri’nden çıkarılarak bulunursa, herhalde orada YâSîn Sûresi’ndeki Görmek Olası olacak.. Burada Qur’ân’ın seçtiği Kelime’yi, “Mürselin’i”, Luka’nın verdiği İsim’le “Elçilerin İşler’i” Kitabı’nı, ve oradaki İş’in Haqiqati’ni bize hatırlatsın diye hassaten seçilmiş bir Kelime zannediyoruz.   

 

İsâ’nın Emânet ettiği Çizgi, bizzat Hawâriler’in, Petrus’un Çizgisi’dir. Sonraki Dönem’de Petrus’un Hikâye’si, İsâ’yı Pavlus gibi gören Zihniyet’e Tebdil edilerek tersyüz edilmiştir. Ancak Satır aralarında bu Tartışmalar’ın Tozu Dumanı gizlenememiş. O halde, Petrus’a Mal edilerek sâhiblenilecek bu Kaya Mabed’i bizimdir. Petrus, Markos ve üçüncüleri Barnabas Antaqya’da İsa’nın Çizgisi’ni Tâkib etmiş Elçiler olarak, hala ve yine Aqsa’l-Medine’den gelen Destekler’le Ayakta duracaktır. Habib-i Neccâr nasıl 638’de Asli Hüviyeti’ne bürünerek Cami olmuş ise, buradaki Mürselîn’e Gerçek Saygı duyanların, Gerçek Warisler olarak Müslümanlar’ın Haqlar’ı Tewdi edilmemeli, Muharref Hıristiyanlığa bırakılmamalıdır.

 

638’de Habib-i Neccâr’a Gerçek Saygı duyanlar Anadolu’da İlk Cami’yi, Habib-i Neccâr Camisi’ni sâhiplendi. Demek ki Anadolu’da İslâm 1071’de değil, 638’de, Peygamberimiz’den itibaren vardır. Buradaki Târihsel Kökenlerimiz, İsâ’nın Gerçek Temsilciler’i olarak ve O’nun Wârisleri’ne Asıl Saygı duyan Mü’minler olarak 638’den beri Tewhid’in Ses’i ile perçinlenmiştir. Öyleyse Tewhid’in Sesi’ni kısmak için, Antaqya’dan beri içindeki Kin’i kusan Anti-Christ’e peşkeş çekercesine, “Dinler arası Eşitlik” vb. Teraneler ne Kelime! Bu Haqiqâtler’i söylemenin Tam da Yer’i burası değil mi? Bu Haqiqâtler’i dinlemek ve Petrus’la tartıştıkları gibi tartışmak için geleceklerse buyursunlar gelsinler. Ama, Diyalog, Eşitlik vs. diye, Haqiqâtler’in gizlenerek, Târih’in Tersyüz edilerek, buralarda onların Haq İddiâ etmelerine Göz yummak, Qabul edilemez.

 

Haqiqât’i örterek İkiyüzlü Gizlemeler’le Diyalog olmayacağı gibi, Asırlarca uğraşsa yapamayacağı Kirli Propaganda’yı Altın Tepsi içinde onlara sunmuş oluyoruz. Haqiqât’i konuşmamanın Sonu’nda, Devâsa Finans Kaynakları’nı işin içine soktuklarında, Kayıplarımız’ın sâdece bir iki Haqiqât’i gizlemenin ötesinde, Maddi Kayıplar’a dönüştüğünü görünce mi Aqlımız başımıza gelecek? O halde bu Haqiqâtler’i söylemenin tam Zaman’ı ve tam yeri olarak Aqsa’l-Medeniyet’ten Antaqya’ya, İznik’e, Urfa’ya; Mardin’e, Konya’ya, İstanbul’a… koşup gelen Destekçiler, Habibler olmalı.

 

Bu Mânâda Antaqya’daki Tartışma’nın 300 Yıl Sonrası’nda İznik’te olup biteni anlamak için ‘IV. Tenwir’e İznik Uygun olur’ dedik. Burada da Teslis ile Tewhid’in Savaş’ı hiç durmadı. Qur’ân’ın İsâ’sı ile Pavlus’un anlattıkları arasında, Gökler’i titreten Büyük Farq’ın Savaş’ı.

 

İznik Bugün kıyıda köşe’de kalmış gözüküyorsa da, M.Ö.500leri, Roma’yı ve M.S.300’lere kadar, Roma’nın Hıristiyanlar’a yaptığı Kanlı Baskınlar’ı, Eziyetler’i, İşkenceler’i, canlı canlı Yakmalar’ı görmüş bir Şehir. İstanbul’dan önce Roma’nın Başkentliği’ni yapmış, Konstantin’e kadar Hıristiyanlar’ı Ateş Çukurları’na (Ashâbe’l-Uhdud’ta anlatılan Ateş Çukurlar’ı) atan Roma Erki’nin Payitaht’ı olur. 300 Yıllık Mücâdele’nin bir Evresi’nde, Konstantin’in bazı Kadınlar’ı Gönül vermiş bu Din’e, Mesihî olurlar. Konstantin de bu İrâde’ye uyar.

 

 İznik’in Önemli bir Başkent olarak doğması, İskender’in Komutanları’ndan burada Şehr’i kurarak Krallığı’nı kuran Antigones ile başlar. M.Ö.316’da bu Târihî Başlangıç yaşanıyor. Roma’nın Doğusu’nda Doğu Roma Güvenli bir Korunak bulmuş burada. M.S.303 Yılları’nda Roma’nın Güçlü İmparatorları’ndan Diokletianus, İznik’te topladığı Konsil’de Hıristiyanlar’ı Birinci Tehdit gören Fermanı’nı, onları bazı Putperest Âyinler’e, Kurbanlar’a zorlayan Konsil Kararları’nı yayınlamıştı. Bu Roma’nın Hıristiyanlığa karşı Son Konsili’dir. Bundan sonraki Konsiller, artık, Hıristiyan Konsilleri’dir. Bu Nokta’da 313’te Roma İmparatoru Konstantin’in Hıristiyan olması Târihî bir Başlangıç’tır.

 

Konsil, Roma Civitas’ının bir Kurum’u, Civitas-Sivil Toplum Kuruluşu’dur. Yahudiler’in Sinodlar’ı vardı. Bir nevi Ehlü’l-Hâl we’l-Aqd. Roma’nın bu İdârî Uygulaması’nı, bizzat İmparator’un Dâwet’i ile Konsil toplanmasını, Hıristiyanlık Tewârüs etti. Tutmuş olduğu Taraf’ın Gâlibiyeti ve Tewhid’e Dönük Yorumlar’ın Mahkum edilmesi Adı’na bu Konsil’i bizzat Konstantin topluyor. 1000 kadar Piskopos’tan 318 Tanesi’nin Parmaklar’ı, “İsa Tanrı’nın Oğlu, İkisi de Aynı Öz’den gelmiştir” Qarar’ı için kalkıyor.

 

Dönem’in Muhâlifler’i Arius ve Aryânîler’dir. İnançlar’ı dört dörtlük değil ama, ordaki Tartışma Zemini’nde kazanmaları Önemli olurdu. “Tanrı Oğlu” İfâdesi’nin, Tanrı ile Aynı Öz’den gelme Anlamı’na alınamayacağını, bunun Sembolik bir İfâde olduğunu savunmuşlardı. Ancak Konsil’i toplayan İmparator’un Taraf’ı belli’dir. Onun yönlendirmesiyle Resmî bir Din’in Doğuşu’na Şâhitlik edercesine İznik Konsil’i, 300 Sene boyunca Hıristiyanlar’a yaptığı Zulm’ün bir Dewâmı’nı sergiliyordu.

 

Filvaqî, Ariusçuluğun Başarma Şans’ı Zor’du. Çünkü Kaynaklar’’ı Ötekiler’le aynı, 4 İncil ve Luka’nın Pavluscu Yazılar’ı. Barnaba’nın Mektublar’ı yok, Aslî Markos İncil’i kırpılmış. Arius, tam Anlamı’yla Barnabas’nın bildiklerinden, İlk El Kaynaklar’dan Mahrum’dur. Pavlus’un Şirk kokan Sözleri’ni Tewil’e zorlanarak bir Yol tutmuştu. Bu yüzden Kazanma Şans’ı yoktu ve Uzun Wâde’de Dewlet Din’i olan Roma Konsil Kararı’na yenilmiştir.

 

Rûm Sûresi’nde Roma Gündemimiz’e girer. Yine Da’wet Mektubları’nda İmparator Heraklius Qudüs’te iken oraya gönderilen Elçi’nin Mektub’u iletmesi hatırlanabilir. Bu Mektub’ta, “Aryanlar’ı Serbest bırak. Teba’ndaki Aryanlar’ın da Günah’ı senin üzerine” denilerek, Onların İslâm’ı duymalarına Engel olmasa, Duysalar İslam’a girerler İhtar’ı yapılmış ve Herakl’dan bu Duyuru’ya Engel olmaması istenmiştir.

 

1700 Sene önce gerçekleşen bu Konsil’in Dâwûd-î Qayserî’nin Memleketi’yle de bir İrtibat’ı var. 100’lerden itibaren Qayseri’de Pavlusçu bir Akım vardır. Konsil’de Qayseri Grub’u, önceleri Ariuscu Eğilim gösterirken veya ortayı bulmaya çalışırken, sonra Pavlusçular’ı desteklemiş. Brütüslük yapmış. İskenderiyeli Arius’un ölüm tarihi 336. Tam 1000 Yıl sonra Qayseri’den İznik’e bir Adam daha geliyor. Arius’un kaybetmesinde Rol oynayan bir Qayserili Rahib’in tersine, bu sefer İznik’te Tewhid’in okutulduğu Medrese’nin Temelleri’ni atmak için’dir bu Geliş.

 

Arius’tan tam 1000 Sene sonra, 1336’da Teslis Konsil’inin Rövanş’ı alınmış ve İznik’te Tewhid Tedrisât’ı yapılır olmuştu. 620’de Mekke’e İnzal olan İsâ, artık İznik’te de “Gökten İnmiş-İnzal olmuştur”. İznik’e İsâ Nüzul etmiş, buraya tekrar (Haç’ı Kırmak İçin) gelmiştir.

 

 

 

İznik’te 3 Süleyman:

 

 İznik’le Bağlantılı Süleymânlar’ın İz’i âdeta Dâwûdoğlu Süleymân ile başlar. Qudüs’teki Mabed’in İnşası’nı tamamlayan Hz.Süleymân. İtalya’nın Roma’sında ve  İznik’in Yeni Roma’sı ile İstanbul’un Yeni Roma’sında hep Qudüs’ün ve Süleymân Mabedi’nin İzler’i buralara aksettirilmek istenmiş.

 

Müslümanlar’ın Târihi’nde İznik’te 3 Süleymân’dan bahsederken, Hz.Süleymân’ı hatırlamamak Mümkün değil. 1.Süleymân, Kutalmışoğlu Süleymân’dır. 1085’te gelmiş, görmüş ve İznik’i almıştı. İznik’e yerleşiyor ve orayı Başkent yapıyor. Konstantin’in Kenti’nde, Roma’nın Başkenti’nde Süleymân, Şah’tır. Hz.Süleymân gibi, O’nun Wâris’i bir Hükümdar’ın bu Şah’lığı, Dâwûd’dan beri özlenen, beklenen, müjdelenen Dâwûdî Hükümdarlığın ve Medeniyet’in Rûmî Gün’deki en Parlak Anları’nın, İstanbul’un Fethi’nin Habercisi’dir.

 

İznik’i 1000 Yıllar içinde, 4-5 Bin Yıl içinde Okuma’dan, bir yere yerleştirmeden durur, ondaki Derinliği görmez isek, O’nu Avrupa Şehirler’i Projeleri’nde bir Yerler’e Oturtma Çabaları’nda Ellerimiz Bağlı seyrederiz. Hatta Muhafazakar Hükümetler tarafından bizzat bu tür Projeler’e peşkeş çekerken kendimizi buluruz.

 

1300’lerde Süleymân b. Orhan Gazi, Babası’nın yerine Taht’a çıkması beklenirken, 43 Yaşı’nda Wefat eder ve Taht’a I.Murad çıkar. Orhan Gazi, Dâwûdî Qayserîmizi İznik’e Dâwet ederken bu Dawet’i ve Medrese’yi Finanse eden işte bu Süleymân Paşa’dır. Medrese’nin Ad’ı o yüzden Süleymân Paşa Medrese’si. Diğer Adlar’ı ise bazı Kaynaklar’da Orhan Gazi Medrese’si veya Dâwûd-i Qayserî Medrese’si diye de geçer.

 

3.Süleymân, Qanuni Sultan Süleymân’dır. Qanuni’ye gelmeden önce, Qudüs ve Ayasofya İlişkisi’nden sözetmeliyiz. Roma’nın Resmî Din’i olarak Hıristiyanlık Konstantin ve Halefler’i Tarafı’ndan Empoze edilmeye başlanınca, en kısa zaman’da Ayasofya’ların Yapım’ı gündem’e geliyor. IV. yy ile VII. yy arasında İznik Ayasofya’sının Yapım’ı Çeşitli Aşamalar’dan geçmiş. İznik’te 787’de toplanan VII. Konsil, yine İznik Ayasofya’sını Mekan tutmuştu.

 

Halbuki Roma Hıristiyan olunca kendisinden beklenen Qudüs’teki Mabed’i yapmak değil midir? Roma’nın 70 Yılı’nda Mabedi’ 2.kez yıkmasının ardından, IV.Asır’da Hıristiyanlaşan Roma’dan, ilk önce, Süleymân Mabedi’ni İnşa etmek beklenmez miydi? Ancak Roma (Hıristiyanlar demektir artık bu) bunu yapmaktan Şiddetle kaçınır ve hatta korkar. Çünkü Beytü’l-Muqaddes’in Yapım’ı ardından İsâ’nın döneceği İnancı’na Sâhip’tiler ve adeta O’nun gelmesini hiç istemiyorlardı. Haçlı Dönemi’ndeki Latin Qudüs’ü de 200 Yıl’a yakın sürdüğü halde, yine de Mabed’in Yapım’ı ile ilgili en Ufak bir Girişim’de bulunmadılar.

 

Müslümanlar, Hz.Ömer’den itibaren Mabed’in bir Bölümü’nü içine alacak şekilde, Mescid-i Aqsa’yı İmâr için Çaba sarfetmişlerdir. Tümüyle Teşekküllü bir şekilde yapsalardı, o da Haqları’ydı ancak, Yahudi ve Hıristiyanlar’a ait Bölümler’e dokunmadılar. Mabed’in 2 kez Yıkılması’ndan sonra 3.kez Yapılma Girişim’i, Müslümanlar eli’yle oldu.

 

Roma Hıristiyanlığı ise, Qudüs’ü Geri Plan’a iterek, “Yeni Qudüsler” İcad etme Telaşı’ndaydı. Bu sebeble, Roma-Vatikan, İznik, İstanbul Sırası’yla Yeni Roma ve Yeni Qudüs olma Sıfatları’nı kendi üzerlerine yapıştırdılar (Bugün de New York için Yeni Qudüs diyorlar). Mabed’i İnşa yerine kendi Yerleri’nde Yeni Qudüsler İnşa etme Çaba’sı hep sürmüş. İşte Hagia Sofia/Ayasofya (İlahi Hikmet-Wahiy) İsmi’yle anılan Yapılar, Süleymân Mabed’i Adı’na İnşa’dır, Yeni Qudüs’ün İnşâsı’dır.

 

İznik’te 3.Süleymân’dan bahsederken ona 3. kez gelen Süleymân’ı, Qanuni Sultan Süleymân’ı görüyoruz. Onunla beraber Mimar Sinan’ın El’i hem İstanbul’daki Ayasofya’da, hem İznik’tekinde, hem Qudüs’te Mescid-i Aqsa’da, hem de Harameyn’de, Hz.Süleymân’ın Hiram Usta’sı gibi Tewhid’in İzleri’ni naqşetmiştir. Bütün bu Mescid’lerde, 3 Süleymân’ın Geliş’i, Tewhid’in Sesi’ni, İsâ’yı öven, Süleymân’ı öven İlâhî Hikmet’in Sesi’ni duyurmak Anlamı’na gelmiştir.

 

Buralara Hz.Süleymân’ın, Hz.İsa’nın Gerçek Wârisler’i dışında olan ötekilerden her Geliş’te ise, sâdece Hakaret vardır, Nefret vardır. Süleymânlar ise geldiklerinde Nüzul- İsâ ve Ref-i İsâ gerçekleşmiştir. Hz.İsâ’nın İnzâl’i Adı’na Haçlar sökülmüş, O’nun Ad’ı Ref’ edilmiş olmakla beraber, bozulmuş bir şekil’de de olsa kendilerini İsâ’ya Nisbet edenlerin Haçlar’ı, yine başka Yerler için kullansın diye kendilerine verilmiştir. Yâni, Sembolik olarak Ayasofya’nın Qıymeti’ne Uygun bir Dönüşüm sağlanmış ama, oradaki Haçlar, başka İbâdet yerlerinde yine kullansınlar diye kendilerine verilmiştir. Hiçbir Hakaret yok, Baskı, Zulüm yok, aksine orada İsâ’ya Övgü’den başka bir Şey söylenmediği gibi, ona Bağlı olduğunu söyleyenler da Tahkir edilmeden Serbest bırakılmış, oradan sökülen Haç da İade edilmiştir. 

 

Bugün Fetret Dewirler’i yaşıyoruz. Gittikçe gerileyen bir Süreç. Ümmet’i Tahkir etmişiz, Ulus öncelikli denmiş önce. Etnik bir Ceberut, Faşist Sistem, 20.yy Dünya Sistemi’nin Sağdaşlığı.. Sonraları, Ulus yerine “Büyük Topluluk”, Küreselleşme, hatta tek bir Ümmet-Küresel Değer olmalı denmiş. Bu Değerler, Demokrasi, Hümanizm, İnsan Haqlar’ı Teslisi’nin Değerler’i. “Her Din bunu söyler, İyi Hıristiyan, İyi Müslüman olmak da bundan ibaret, beklenen Mesih bu”denmiş. Ölçüt ne? Parmaklar kalksın, Sivil, Beşerî Qabuller onaylansın yeter. İznik Konsili’nin Usulüdür bu.

 

İçinde bulunduğumuz Süreç’te, Ümmet’i Tahkir’den Ulus Dewlet’e, onun Demode olmasıyla tekrar Küresel Büyük Topluluk Anlamı’ndaki Ümmet’e dönüyoruz. Ancak bu Sefer Dâhil olduğumuz Ümmet, içinden çıktığımız Ümmet değildir.

 

Çağdaş Değerler, “Ayasofya’yı-İlâhî Hikmet’i” Qabul etmiyor. Orada “Ne yapsan gider” Felsefe’si Hâkim. Yeter ki 3 Tabu değişmesin: Demokrasi, Hümanizm, İnsan Haqlar’ı. Ayasofya’sı yok, Münzel Hikmet’i yok Çağdaş Değerler’in. Hıristiyanlık buna uyacak bir Yapı’ya dönüştü. Yahudilik de Helenistik Dönem’de aynı Etkiler’e Mâruz kalmıştı. Çağdaş Dünyâ’nın İlâhî Hikmet diye karşısına aldığı tek Hedef, Bizim Ayasofyamız, Süleymân’ın Ayasofyası’dır. Bu Hatıralar’ı Yad etmeliyiz.

 

Süleymân Paşa Medrese’si, Temel Yapısı’yla, İlimleri’yle Münzel Hikmet’i anlatır. Süleymân’ın, Dâwûd-i Qayserî’nin Medrese’si yıkılınca yerine gelen nedir? Üniversite. Üniversite’nin Bünyesi’nde Ayasofya yoktur. Aynı şekilde, yıkılan Değerler’in yerine Yeniler’i gelirken qaybettiklerimizi görmeliyiz. Daha Dün, 28 Ekim’de İznik Haber edildi. Yeni Şafak diyor ki, Ayasofya Kilise’si, 700 Yıl’dır Cami, Wakıflar Bakanlığı’na Bağlı bir Cami iken, Kültür Bakanlığı’nca Müze İlân edildi. Katolikler’e de burada Ayin için Yıl’ın belli Günleri’nde İzin verilecektir.

 

Gazete bunu övünerek söylüyor. Finans Desteği, Güç Kaynağı hep bu Şartlar’la veriliyor. Bir Çatallaşma olsa, tüm Hizmet Sektör’ü, Sivil Bağlılık Yemin’i etmiş Yapılar, bir anda Ters dönüp, Finans Kaynakları’nı, Sıcak Paraları’nı geri çekebilirler. O zaman Namazlı Niyazlı Hükümet’i Perişan edebilirler. Demek ki yukarda Sözü’nü ettiğimiz Fetret Dewri’nin gittikçe gerileyen, aleyhimize gelişen Süreçler’i, bir çok kazanılmış Kaqlar’ın, Kazanımlar’ın kaybolması şeklinde gelişiyor. Tüm bunlar kaybolan bir Ümmet’in yerine başka bir Ümmet’i kurma Adı’na yapılıyor.

 

Bir başka Örnek Diyânet’in Özelleşmesi Adı’na savunulan Tavır’da görülebilir. Diyânet Dewlet Kontrolü’nden çıksın deniyor. Bu Topraklar’da hiç olmamış bir Din-Dewlet İlişki’si kurgulanıyor. Bu Topraklar’ın Hıristiyanlar’ı dâhi, Din-Dewlet İlişkisi’ni birbirinden ayırmaya yönelmemişti. Bu bakımdan Laiklik, Katolik Dünyâ’nın Avrupa’sında bir İhtiyaç idi. Din ile Dewlet’in iç içe geçmişliğinin Niçimlendirme Tarz’ı İyi olursa, bu en Güzel bir Din-Dewlet İlişki’si Biçim’i olabilir.

 

10 Sene Ewwel, Diyânet’in Dewlet Baskısı’ndan Azâde olmasını istemek Anlamlı idi. Ama şimdi Diyânet’in Özerkliği’nin Anlam’ı, Dewlet’in Dinî Kimliği’nin, Bugün görünür olarak kaldırılması üzerinde toplanıyor. 1000 Yıl’dır bu Topraklar’da Ev Sâhib’i olmaklıktan çıkıp, Misâfir olmak Anlamı’na geliyor. Bunun Anlam’ı, Câmi yaptırmak için, Ezân okumak için, bir Hıristiyan’ın ne kadar kendi Adı’na İzin isteme Haqq’ı varsa, bir Müslüman’ın da o kadar İzin isteme Haqq’ı var demek olacaktır. Cumhuriyet’in Ulus Dewlet Süreci’nde, ne kadar Kerhen de olsa, bir şekilde kazanılmış Haq Konumu’nda olan, böylece Dewlet’in Dinî Kimliği’nde, tanınmışlığın Kolaylığı ile Ev Sahibliği’ne Tekâbül eden Konum’un yerine, bizim de İtiyad içinde, İzin isteyen Misâfir Konumu’na gelmemiz isteniyor.

 

Diyânet’in Özerkleşme’si ile tek Tip bir Diyânet de çıkmaz. Nasıl ki Avrupa’nın Din-Dewlet İlişki’si, aslı’nda Kilise-Dewlet İlişki’si Anlamı’na geliyor ve bu sebeb’le sâdece Amerika’da 20.yy içinde 2000 tane Yeni Din (aslında Kilise) Ortaya çıkmışsa, bunun aynen bu şekilde burada da gerçekleşmesi Arzu ediliyor. Bir Misyoner Teşkilat’la Aynı Konum’da olan bir Diyânet. Her tür’de Müslümanlık Tezâhürler’i, kendi yapılanmasını, Atomize Bölünmeler’le bir çok Diyânetler şeklinde ortaya koyacaktır. Batı’daki “Din Anlamı’nda Kilise” Bağlam’ı, Diyânetler’in kendi içinde ve Kilise Tür’ü diğer Örgütlenmeler’le Eşit Konum’da, Atomize edilmiş Temsiliyetler’e dönüşeceği görmemek Mümkün değil.

 

Katoliklik Sonra’sı Protestan Tahribat bu Sürec’i en Acı şekilde yaşadı. Binlerce Mezheb (Din-Kilise) en Ahlaqsız Yorumlar’ın bile savunulabildiği Kiliseler ortaya çıktı. Avrupa’da ne olduysa olacak, Amerika’yı yeniden keşfetmeye Gerek yok, Sürec’in bu olacağı Açık.

 

Bunu Konuşma’nın en Doğru Yer’i İznik Konsili’nin gerçekleştiği yer. Çünkü Çarmıh’a gerilemeyen İsâ’nın Dini’ni İznik’te Çarmıh’a gerdi Roma. Roma Bugün de Küreselleşme İddiası’nda, İsewîliğe, Musewîliğe yaptığını, Müslümanlar’a da yapmak istiyor. Çağdaş Sistem’in Amac’ı Müslümanlar’ın lehine bir gelişmeye İşâret etmiyor. İşte Yeni Diyânetler’den beklenecek Hizmetler’den biri de, Haqiqât >dı’na söylenecek bu gibi Sözler’i Takbih etmek, “bunlar Aşırılıklar’ı körüklüyor, Wahşiliği Tervic ediyor” diye bir Otokontrol içinde Diyânetler’in birbirini yemesini beklemekten İbâret’tir.

 

İnşa’llâh Aqsâ’l-Medeniyet’ten gelip bunları konuşacak, Münzel Haqiqât’in Üstünlüğü’nü İddia edebilecek Habib-i Neccârlar, yani Marangoz Sevgililer, yâni Muhammed’in Dülger Sevgililer’i, yine olacaktır.                           

 

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ

096_1.jpg

Ulûm el-Hikme Okulu

uho2.jpg
Copyright 2011 IV- Tewhid “Konsili” - Ulum el-Hikme Okulu. Karanlık içinde yakılan sönmeyen ışığın aydınlığında, Taqwa üzere imar edilen Umran’ı hedeflemektedir.
http://www.eskortkizlarankara.com/
Joomla Templates by Wordpress themes free